24 Aralık 2016 Cumartesi

Notlar 001

NİHAÎ AŞAMA-VI- (CÂZİBE)
Dr. Hakkı Açıkalın
Günümüzde (ve geçmişte de) Fizik teorileri hep aynı noktada zorlandı ve ona ihtiyaç duydu hattâ onun sath-ı mâilinden hiç mi hiç kurtulamadı. El’ân Kemâkan (yani hâlen de öyledir). Aslında, sâdece Fizik değil, herşey onunla boğuşuyor fakat bu işin Herküllüğünü Fizik ilmi yaptığı içun, onun gözüne çok daha fazla batıyor. Bu bir kâbus mu, tatlı bir rüyâ mı yoksa kaskatı gerçeklik mi? Peki ‘O’ diye bahsettiğimiz şey neyin nesi? Ve neden bu kadar mühim ve belirleyici (mi)? Onun adı ‘ÇEKİM’ eskilerin deyişiyle (ben de bunu seviyorum) ‘CÂZİBE’ ve İlmî ifâdesiyle ‘GRAVİTATİON’ (İngilizce ‘Graviteyşın’, Fransızca ‘Gravitasyon’ biçiminde okuyoruz). Tâ, en eski edebî, mitolojik ve tarihî metinlerden günümüze kadar sayısız, ünlü-ünsüz yazar çizer, san’atkâr, ilim adamı, filozof, ideolog ‘Câzibe’nin ‘çekim’ine kapılmışlar.
Bugün dahi, en son Fizik teorileri onun, tâbir-i âmiyâne ile, ‘esir’i konumundalar. Meselâ, Plasma teorisi, meselâ Unified Field(s) teorisi, meselâ Karadelik teorisi, izâfiyet teorisi vs. Hepsi, Gravitasyon’un ağzının içine bakıyor. Ηerşeye parmağını sokan Eski Yunan, Çekim’e de el atmış. Yunanca Ελξις (Elksis) veya Βαρύτης (Varîtis) kelimeleri kullanılıyor. Elksis kelimesi, eski Yunanca ‘Ελκώ’ (Elkô) ve Ελκύω (Elkîo) fiillerinden mülhem. Her ikisi de ‘çekmek-cezbetmek’ mânâsına geliyor. Daha da geri gittiğimizde tahmin erdebileceğiniz gibi ‘Ερύω’ (Erîo) fiiliyle karşılaşıyoruz. Onun da mânâsı (Yakınına çekmek, yanına çekmek, cezbetmek). Eρως (Eros) kelimesi de bu fiilden mülhem ve ‘Câzibe’ mânâsına geliyor. Bu kelimenin birinci derece akrabalarından olan başka bir kelime de Eρωτας (Erotas) yani ‘Aşk’. Erotas, Eρασος (Erasos)dan, o da Eραμαι (Erame)den yani (Sevmek)den geliyor. Hind-Avrupa dilinde, Selk veyâ Swelk (çekmek), Toharca ‘Sâlk’, Arnavutça ‘Helq’, Latince ‘Sulcus’ (oluk), Yunanca’nın Eol lehçesinde ‘Olkôs’, eski Slavca ‘Vléko’ (çekmek, cezbetmek mânâsına). Türkçe’deki ‘Helqe’ kelimesinin de, Olkôs, Vléko ve Helq kavramlarıyla alâkası var. Gravitasyon kelimesi ise, Latince ‘Ağırlık’ mânâsına gelen ‘Gravitas’ kelimesinden mülhem.
Evet, ‘CAZİBE’, ‘Aşk’ ve Oluk (Helqe). Helqe yani Kova, yani kuyudan (Sulcus da denebilir, oluktan) su ÇEKMEK! He-Lam-Kaf-Vav yani E-L-K-O etrafında şekilleniyor ‘Câzibe’. O kadar mühim bir kavram ki câzibe, hep ıskalıyoruz! Etrafında dolaşıp duruyoruz. Zannımca, İBDA Mimarı, önümüzdeki eserinde bu ‘Câzibe’ mevzuunu merkeze koyacaktır. Hiqmeti bilinmez amma, belki de tarihten günümüze ‘Câzibe’ hâdisesinin hâlâ büyük bir muamma olması, onun sahneye en son çıkacak olan baş aktör (her mânâda) olmasıyla alâkalı olabilir. Ve Hz. Mehdî (A.S) ve Ruhullah (A.S) da bu ‘Câzibe’nin merkezleri, çekim merkezleri. Câzibeyi zevken idrâk... Şair de diyor ya, ‘Aşkin aldı benden beni...’. O Aşk- O Câzibe kimi, kendinden alıp götürmez ki, hangi yılanlı-yılansız kuyulara düşürmez ki ve hangi kovalarla çekilmez ki, vakt eriştiğinde... Vaktin erişmekte olduğunu, herşeyin ve herkesin yavaş yavaş kıpırdanmakta olmasından, Hâdisat’ın ve Tabiat’ın altüstoluşlarından fakat daha önemlisi şahsımdaki gayr-ı ihtiyârî olan değişikliklerden çıkarabiliyorum. Küçük de olsa bazı işâretler benim gibi bir köpek taslağına bile dokunup geçiyor, ikâz edildiğimi farkedebiliyorum. Varın siz tasavvur edin, üstün insanlara, yüce şahsiyetlere, ÜST DİL-ÜST MÂNA-ÜST SUUR seviyelerinde taht kurmuş zevâta kimbilir nasıl aksediyordur bu durum ve dahi ne büyük bir keyftir o... Kimbilir cennet lisânı olan hakikî Süryânîce bilen Mastorlar benim bu yazılarıma bakıp, daha 40 fırın ekmek yemeniz lâzım deyip, tebessüm ediyorlardır. Derler ya, kimi Melâike’nin (Hazret-i İlliyun, Alun Melekleri veyâ Tahtiyyun-Taht Melekleri gibi) sahası ve dolayısıyla da varlığı öylesine kapsamlıdır ki, onlar insan dahil birçok mevcudatın varlığından haberdâr değildirler. Teşbihte hata olmaz, bunlar ‘Mazruf’u örten ‘Zarf’ hüqmündedir kuşkusuz ve ‘La ya’lemun gaibi illallah’ hüqmü de ortadadır.
Εκσταση (Ekstasi) kelimesi Yunanca ‘Cezbe’ mânâsına. Dünya dillerine de ‘narkotik’ bir muhtevâ ile girdi. Modern insanın cezbeye müdhiş ihtiyacı var fakat menbaını bilmediğinden ancak ‘Ekstasi’ ile ‘cezbe’ye varabiliyor yani yapay ve geçici bir metodla. O nedenle, büyük câzibeleri ıskalıyor, imgelerden öteye geçemiyor.
Fizik dünyasında en son çıkan (32. baskısı) ve Gravitasyon mevzuunda en şumûllü eserlerden biri, Charles W: Missner, Kip S. Thorne ve John Archibald Wheeler’ın kaleme aldıkları 1279 sahifelik ‘GRAVİTATİON’ isimli 2002, New York baskısı bir eser. Masamda duruyor, arasıra başvuruyorum. Siyah kapaklı ve ön kapağının üzerinde bir elmayla bir büyüteç-ayna eskizi var ve elma Riemann uzayını temsil ediyor. Eser, Fizik ilminde kariyer seviyesinde olanlara hitâb eden ‘Grand Science’ tâbir ettiğimiz nev’îden büyük ilm muhitleri içun ehemmiyetli bir referans. Bahs ve kısımları arasında, Uzay-zaman fiziği, Düz uzay-zaman’da fizik, EM Alan, EMizm ve Difransiyel formlar, Stress-Enerji tensoru ve Korunum yasaları, Stress-Enerji tensor simetrisi, İvmelenmiş gözlemciler, Fermi-Walker tetradı, eğilmiş uzay-zaman matematiği, eğilmiş uzay-zaman lisânında Newton çekimi, Riemann geometrisi vs...
Câzibe (Çekim-Gravitasyon) Kâinat’ı eğer (büker) ve birarada tutar. Yani sokakta yürüyebilmemizi, uzaya savrulup gitmemizi, hücrelerimize kadar darmadağın olmamızı engelleyen kuvvet işte bu gravitasyon. İşte hem çok bilinen hem de sırrı tam olarak çözülemeyen gravitasyon, daima aşağıya ve kütle merkezine doğru cezbeder mevcudatı. Bir diğer hususiyeti de, sâdece ‘Dalgacık-Wave’ karakterinde olmasıdır. Çekimin tanecik özelliği tesbit edilebilmiş değildir. Deme ki, gravitasyonun ‘Kütlesi-Mass’ yoktur ve bu nedenle de algılanamaz. ‘Αίθηρ-Ethir-Ether-Esir’ gibi davranır.
Gravitasyon hadd-i zâtında zaif bir kuvvettir, meselâ atomun içinde hiç hissedilmez ancak, bu atomlar akümüle olunca (kümeleşip birikince, toplaşınca), dev yıldızları ve galaksileri meydana getirince, gravitasyon müdhiş bir kuvvet olarak kendini gösterir. Kütle (Mass) arttıkça ve en son tahlilde, Gravitasyon’un Kâinat’ı çökerterek (collapse) Kıyâmet’i örgütlemesi beklenir. Çöken (collapse) bir Kâinat’ın bir Kozmik Karadelik’e odaklanması beklenir. O Karadelik’ten yutulacaktır zira. Bu Kozmik Karadelik’in (Kıyâmet Karadeliği) kritik yarıçapı haricinde kalan Gravitasyon dalgaları (yutulmaktan kurtulan dalgalar-escaped gravitational waves) Kâinat’ın haricine, Yarıçap dâhilinde kalan Gravitasyon dalgaları ise (captured Gravitational waves) ‘Diğer Kâinat’a (Alternative Universe) geçerler.Bu ikisinin toplamına (Kaçıp kurtulan dalgalar+Tutsak olan dalgalar) Schwarzschild Işıması (Schwarzscild Radiation) adı verilir. Bu Işıma’nın kemmiyeti ise Kâinat’ın Madde-Enerji kütlesine (Matter-Energy Mass) eşittir. Yani, bir Kâinat mesâbesindedir.
Tabiatın diğer 3 kuvveti hem çekim hem de itim fonksiyonu görürken, Gravitasyon sâdece çekim fonksiyonu görür. Bu nedenle, birbirlerinin etkilerini, ya katlarlar veya sıfırlayıp yok ederler. Gravitasyon ise, kütlesi olmadığından dolayı algılanamaz. Yine dolayısıyla, Gravitasyon diğer 3 kuvveti yıldızlar seviyesinde alteder ve yıldızı çökertip (collapse) yokoluşuna sebeb olur. Böylrlikle, Beyaz cüceler, Pulsarlar ve Karadelikler meydana gelirler. Karadelikler, Gravitasyon’un tek hâkim otorite olduğu ve direkt bir câzibe kaynağıdır. Karadelikler, âdeta, ‘parçacığı olmayan’ Gravitasyon’un ‘parçacık’ görevini yaparlar ve bu bir ‘Complement Fixation-Tümleç Sâbitleme’una benzer.
Schwarzschild Işıması’na eşdeğer bir Gravitasyon enerjisi Entropi özelliği göstermediği için, Gravitasyon’un yalnızca Karadelik yüzeyinde olduğunu belirten ‘Karadelik İndirgenemez Yüzey Çekim Enerjisi’ olduğu netleşmekte ve Karadelikler’in, sâdece bu indirgenemez yüzey enerjisinden oluşan ‘Karaboşluklar’ olduğu görülmektedir. Entropisi olmayan bu Gravitasyon alanı manyetik etkiyle birleşerek, ses, ışık, ısı, uzay-zaman, yıldız vs. ne bulursa soğurup emmekte ve ardındaki tünelden (berzahtan) başka planlardaki Kâinatlar’a fırlatmaktadır.
Karadelikler, Gravitasyonel dalgaların (gravitational waves) şiddetini azaltırlar fakat bu dalgaları tamâmen yutamazlar. Eğer Karadelikler gözlenebilirse, Yaradılış’da zuhur eden ‘Schwarzschild Işıması’ ölçülebilir ve bu Gravitasyon’dan arta kalan Işıma, Kâinat’taki ‘Saklı’ kütleyi (eşdeyişle Gölge Madde’yi-Shadow Mass) tesbit etmemizi sağlayacaktır.
Gravitasyon’un tuhaflıkları vardır; meselâ, tabiî atom ünitelerinde, mikro ölçekli kütlelerin çekim sâbiti r: 5,902x10-39 yarıçapında çekim faaliyeti yeni bir buuda tâbî olur. Planck Sâbiti’nin altında, başka bir faaliyet tarzı 10-36 cm. olarak tesbit edilmiş ‘nihaî sıkışma’ sahasında, çekim ortadan kalkmaktadır. Aksi hâlde sonsuz bir sıkışma meydana gelecek ve en son tahlilde Kâinat o mesâfeye kadar büzüşecek ve bir daha genişleme fırsatı bulamayacaktı.
Laplace şöyle der:
"Dünyayla aynı dansiteye (özgül ağırlığa) sahib ve çapı Güneş’ten 250 defa geniş olan parlak bir yıldız, çekiminin neticesi olarak, ışınlarının bize ulaşmasına izin veremeyecektir; böylelikle, kâinattaki en geniş parlak vücudların (cisimler, varlıklar), bu sebeble görünmez olabilmeleri mümkündür” (1798).
Yukarıda zikrettiğim eserin 872-75 sahifelerinde (33. Başlık-Karadelikler) bir diyalog var. Bu diyaloga özetle bir göz atalım:
Sagredus-Karadelikler hakkındaki bütün bu konuşma neyin nesidir? Bir dış gözlemci bir yıldız çöküşünü gözlediğinde, onu, relativistik evreye kadar ulaşana kadar zımnen daima yükselen bir hızda görür. Bilâhare, yavaşlar görünür ve ufkunun tam dışında ‘donar’ (Çekimsel Nısf-Kutr: Gravitational Radius). Mamafih, gözlemci ne kadar beklese de, yıldızın daha ileriki davranışını asla göremez. Görüntüden hiç çıkmayan (ortadan kaybolmayan) böyle donuk bir nesneye hangi mantıkla ‘karadelik’ ismi verilebilir?
Salvatius-‘Karadelik’ ismini ayrı tutalım. Evvelâ ‘siyahlık’ı kabul edelim. Kesinlikle, hiçbir şey bir karadelik’ten daha ‘kara’ olamaz. Çöken yıldızın donduğunu belirten çok kızıl taşınım, aynı zamanda, onu koyultabilir de (karartadabilir) ve ‘kara’ da kılar. Birinin, fotonların ketumiyyetini ıskaladığı bir yerde, devamlılık (taqribinde) yaklaşmasında, uzak mesâfeli gözlemcilerin aldığı ışınımın (radiation) şiddeti, zaman içinde cebirsel ifâde olarak azalır. Fotonların ketumiyyeti onları daha da siyah kılar. Yıldızın, kendi ufkuyla çakışmasından evvel yayılan foton sayısı sonludur. Böylece, cebirsel ifâdeyle çürüme (bozunma) süregider. Yıldız loşlaşmaya (donmaya) başladıktan sâdece 10-3 (M/M⊙) sâniye sonra, neticede, uzak mesâfedeki gözlemciye daima ulaşacak olan son fotondur. Ondan sonra hiçbirşey ortaya çıkmaz. Yıldız, yalnızca ‘temel olarak siyah’ değil ‘mutlak ve kesinkes siyahtır’”.

Evet, Âlem müdhiş bir câzibe temelinde varlığını idâme ettiriyor; felekler, güneşler, parçacıklar, dalgacıklar, ruh ve madde, hücreler, atomaltı varlıklar özcesi herşey ‘CÂZİBE’ye tâbî...

Dipnot:Daha detaylı okuma için Haluk NURBAKİ hocanın Evrendeki Mucize kitabı tavsiyemdir.
Beşinci Boyut
Boyut kavramı mekânların iskeletini gösteren ve onu sembolize eden bir tariftir. Anlaşılması oldukça güç olan boyut konusunu, basitten zora doğru götürmek gerekir. Boyutun yaşadığımız dünyada, hatta seyrettiğimiz sema'da en basit öncüsü, mesafelerdir. Özellikle maddî varlıklar kimlik kazanmak ve birbirinden farkedilmek için, geometrik bir şekle ve bir mekânâ sahip olmak zorundadır. Bunun için de, diğer şekiller ve varlıklar arasında mutlaka bir mesafe bulunmalıdır. Eğer iki varlık, bütün geometrik şekilleri ile aynı mekânda birbiri üzerine çakışmışsa, ayrı ayrı iki varlıktan bahsetmek mümkün değildir. Demek ki varolabilmenin bir gereği, belli mesafelerde mekân tutmaktır. Dünyamız dönerek Jiroskobik hareketi yapmasa, güneşin cazibesine kapılıp süratle ona yanaşsa ve sonunda ona düşüp yok olsa, dünyadan bir daha bahis edemeyiz. Yani dünyamız, varlığını sürdürmek için önce güneşle arasındaki mesafeyi korumak zorundadır. Ve dönme çabası da bu yüzdendir.

Varlıkların mekânlarda yer tutmalarını sağlayan bu mesafeler, madde âleminde genelde üç istikamettedir. Bunları biz boy, en ve derinlik gibi tâbirlerle anlarız. Böylece boyutun ilk anahtarlarını da dile getirmiş oluruz. Nitekim boy birinci, en ikinci, derinlik ise üçüncü boyuttur. Madde dünyasındaki bir varlık, bu üç boyuttaki sayılarla olan ilgisiyle kimlik kazanır. Meselâ, bir odada bulunan bir saatin yeri, boy ve en olarak iki duvara uzaklığı ve derinlik olarak da tavana uzaklığı ile tanımlanabilir. Böylece o varlığın mekânı, bu üç boyut üzerindeki matematik sayılar ile, daha ilmî tabiriyle koordinatları ile vardır. Ama madde dünyasındaki varlıkların çoğu hareket halindedir. Bunların mekânla ilgisini tanımak için bir başka boyuta ihtiyacımız vardır ki, bu dördüncü boyut zamandır. Demek ki mesafe kavramı ile başlayan boyut olayı, daha geniş kanatlarda takviyeye muhtaçtır. Einstein'dan beri fizik, artık dördüncü boyut olarak zamanın varlığını mesafeler kadar net olarak anlatmaktadır. Madde dünyasında bu dört boyut, yani boy, en, derinlik ve zaman, hemen hemen bütün varlıkların arasındaki ilgileri sürdürür ve biz bu sayede, dünya hayatımızın belki de tamamında sayısız münasebetler kurarız. Bir yerden bir yere gitmemiz ve hayatın normal hareketleri, hep bu dört boyutun içiçe değişkenliği ile yürür gider. Hâl böyle iken, fizik ve astrofiziğin vardığı noktada bu dört boyutun yetmediğini, kâinattaki olayların ve bizim kâinata yaklaşımımızın boşluklar gösterdiğini farkederiz. Meselâ bu dört boyut hareketiyle güneş sisteminin dışarısına çıkmak istesek; ne zaman, ne de enerji gücümüz buna fırsat vermez. Hele içinde bulunduğumuz galaksimizin bir ucundan bir ucuna bu dört hareketin yardımıyla yapacağımız bir gezi için, trilyonlarca yıla ihtiyaç vardır.

Aynı şekilde atom çekirdeğindeki interaksiyon enerjisinin müthiş gücü veya uzaydaki kara deliklerden kuasarlara kadar olan akılalmaz gravidasyon (cazibe) olayları, tanıdığımız bu dört boyutun çok ötesinde bir takım boyutların varlığına işarettir, ve bizi bunların bilinmesine zorlamaktadır. Einstein zaman boyutunu ortaya koyduğunda, zamandan da ötede 5. 6. 7. boyutların bulunduğunu, ancak bunları o günkü bilgilerimizle kavramanın imkânsız olduğunu dile getirmişti. Hatta ünlü denkleminde boyutlar için (n) sayısını vererek bilinmeyen sayıda boyut matematiğine pencere açmıştı. Einstein'dan bugüne astrofizikte ve fizikte gelişen olaylar, 5. boyutu da bulmamızı mecburî hâle getirmiştir. Ancak bu konuda ciddî bir teşebbüs yapılmamıştır. Beşinci boyutu araştırmak ve tanımak için çıkış yolumuz ne olmalıdır? Nasıl ki üçüncü boyut bitip de (ilmî olarak) hızlı hareket sistemlerini etüd edebilmek için 4. boyut olan zamana sığınmışsak; şimdi de 4. boyutun bitip, fiziği zorladığı noktadan başlayarak 5. boyutun izlerini bulmaya çalışmalıyız. Fiziği zorlayan olay, çok eski yıllardan beri bilinen gravidasyondur. Maddî varlıklara arasındaki çekim tarzı gibi görünen ve her maddenin özünde mevcut bulunan bu sır, geçmiş yıllarda kaba hatlarıyla çekim yani câzibe olarak tanımlanmış ve yıldızlar arasında da özelliğini pek belli etmeyecek bir çekimin tanımını temsil etmiştir. Halbuki yeniçağ, elektromanyetik enerji ve nükleer fizikteki interaksiyon enerjileri eskilerin cazibe dediği bu gravidasyon enerjisinin milyonlarca kat gücü yeni örneklerini temsil etmektedir. Hele kara deliklerin keşfinden sonra gravidasyon şokunun öğrenilmesi, kâinattaki en büyük sırlardan birinin kapısını aralayıvermiştir.

Acaba özellikle kara deliklerde ve nükleer interaksiyon tesirinde görülen bu korkunç enerjinin ve dolayısıyla gravidasyonun özündeki sır nedir?

Bugün için bütün fizikçilerin merak konusu, işte bu gravidasyon olayıdır. Maddenin temel yapısındaki parite (zıt eş) olayı, bu sırrı çözmekte ilk anahtardır. Daha evvel bir başka yazımda sizlere parite'yi geniş olarak anlatmıştım. Özetlersek, kâinatta meydana gelen bir parçacık ya da kuant, tek başına değil ancak zıt eşi ile meydana gelebilir. Bunu daha kolay anlamak için şöyle tanımlayabiliriz: Mekândaki bir hareket, kâinatın boyutlar sisteminde bir tarz reaksiyona sebep olur. Bu reaksiyon, ortaya çıkan kuantın zıt bir benzerini meydana getirir. Tek başına bir kuantın oluşmama sebebi, kâinatın boyutlar sistemindeki kusursuz dengesidir. Nitekim yüce kitabımızın "YÂSİN" Sûresinin 36. âyetinde, bu hikmet, mucizevî bir şekilde bildirilmiş ve inanan inanmayan bütün ilim adamlarını hayretten secdelere kapanmasına yol açmıştır:

"O Allah ki herşeyden münezzeh ve tektir. Yarattıklarını zıt eşler şeklinde yaratmıştır. Arz'ın çıkardıkları, kendi nefisleriniz ve daha nice bilmedikleriniz, böyle zıt eşlerdir."

Kâinattaki bu boyut âhengi ve özellikle varlıkların zıt eşler halinde yaratılma sırrı, beşinci boyutun tanımını yavaş yavaş sahneye getirmektedir. Çünkü zıt eşlerin özelliğinde manyetik zıtlık vardır. O halde bir başka boyut, bir kuant yaratılırken kendi dengesini korumak için zıt bir kuantı harekete geçirmektedir. Bu noktadan hareket ederek beşinci boyutun şiddetli bir manyetik hareket boyutu olduğunu varsaymak gerekir.

Nitekim "ŞÛRÂ" Sûresinin 5. âyeti:

"Neredeyse gökler tepelerinden çatlayacaklar" diye bu manyetik hareket boyutunu tanımlamaktadır. Aynı konuyu bir başka perdeden açıklayan "ENBİYA" Sûresinin 30. âyeti: "O inkâr edenler, semaların ve arzın RATK iken (tek bir halde ve yekpare bir sistem iken) bizim onları FATK ettiğimizi ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yinede inanmazlar mı?" emri ile yine manyetik hareket boyutunun bir gerilim sistemi olduğunu bildirmektedir.

Peki biz bu manyetik hareket boyutunu tanıyarak, fizikte bilinmeyen hangi konuları kavrayabiliriz? Bu manyetik hareket boyutu, kâinattaki sistemlere acaba nasıl bir âhenk vermektedir? Bu konulara getireceğimiz açıklık, bir yerde 5. boyut olan manyetik hareket boyutunun doğruluğunu da ispatlayacaktır.

a) GRAVİTASYON DEDİĞİMİZ İNANILMAZ CAZİBE GÜCÜ:

Varlıkların mekâna yerleştiği sırada 5. boyuta karşı koydukları bir tavırdır. Manyetik hareket boyutunun denge varlığı ve müthiş gücü, bir cismin varolabilmek için buna karşı bir hareketle donatılması gereğini mecburî kılmaktadır. İşte maddenin özünde var olan gravidasyon, manyetik harekete karşı koyma gücüdür. Atom çekirdeğindeki şiddetli interaksiyon göstermektedir ki, varlıklar ne kadar küçülürse, gravidasyon güçleri o kadar şiddetli olmalıdır. Ancak kuvant fiziğinde bilinen peyk dalga hareketleri (spin), yine gravidasyon zorunluğu duymadan manyetik harekete karşı parite ile korunmadır.

Gravidasyonun manyetik hareket boyutuna yenilmesi olayını ise, kara deliklerde daha net görüyoruz.

b) KARA DELİKLERDEKİ GRAVİTASYON ŞOKU:

Eskimiş yıldızların üst üste yığılan parçacıkları, sonunda nötrona dönüşerek korkunç bir gravidasyon yığınağı yapmaktadır. Bu yığınak 5. boyutu âdeta zorlamakta ve bir başka dönüşüme geçmek istemektedir. Bu noktada manyetik hareket boyutu âdeta bir delik açmakta ve bütün gravidasyon enerjisini mekânın bir başka noktasına doğru salıvermektedir. Manyetik hareket boyutundaki bu pencere, nötron yıldızına nazaran daha güçsüz olan çevredeki bütün maddî varlıkların gravitasyonlarını sıfırlayarak bir şok anaforu meydana getirmektedir. Diğer boyutların bütün tesirlerini kaybetmeleri sebebiyle bu noktada zaman ve mesafeler yok olmakta ve o noktaya yaklaşan normal yıldızlar, bir anlamda zaman ve mesafe tüneline girerek kâinatın sonsuzluklarına yansımaktadır. Bu olay, manyetik hareket boyutunun ne kadar şiddetli bir değişim gücü olduğunu bize göstermektedir. Eğer galaksilerin trilyon kere trilyon kilometre uzaklıktaki mesafelerinde bir mekân yaklaşımı sağlanacaksa, ancak manyetik boyut kanalından geçmek gerekmektedir. Manyetik boyutun, mesafeleri bir anda ortadan kaldıran ve sıfırlaştıran büyük gücü, kâinatın akıllara durgunluk veren uzaklıklarında tasavvur ötesi bir yakınlık âhengi sergilemektedir. Yanî 1. 2. 3. ve 4. boyutlarda var olan bir insanın 5. boyuta yansıyabildiği takdirde bütün kâinatı kucaklayacakmış gibi bir yakınlığa düşmesi, İlâhî hilkâtin muhteşem bir gösterisidir. Allah sonsuz güzelliklerini ve akıl almaz ilminin cilvelerini sergilemek için, kâinatta sonsuz mesafeler ve kusursuz galaksi nakışları sergilemiştir. Dört boyutlu bir sistemden, meselâ dünyamızdan kâinatı seyrederken, mesafelerdeki ve hareketlerdeki akıl almaz hikmetleri görürüz. Fakat beşinci boyuttaki kâinata ulaştığımız zaman, uçsuz bucaksız kâinatın bütün noktalarını âdeta yakından kucaklıyor gibi oluruz. Allah'ın hilkât kudreti, beşinci boyutu halk ederek bu inanılmaz dekoru bir anda gönüllerin avucuna sunuvermektedir.

c) ZAMAN VE 5. BOYUT:

Yaratılış nizamında, varlıklarla boyutlar arasında değişmez bir âhenk vardır. Bir varlığın üç boyutlu sisteme uyması halinde, yani dünyamızda olduğu gibi maddî bir şekil gösterdiği takdirde, mutlaka 4. boyutun yani zamanın tesirine girer. Bu tesir, maddî varlığın değişkenliğini zorunlu hâle getirir. Önce bir hareket sistemi oluşur, varlıklar yer değiştirir. Bu değişim, kaba hatlarıyla bir yerden bir yere gidiş gibi gözlendiği gibi mikro dünyalarda moleküller arasındaki alış-verişler şeklinde de zuhur edebilir. Böylece yeni oluşlar, eskimeler ve değişimler ortaya çıkabilir. Biz bunları bazen ölüm diye yorumlarız. Gerçekte ise olay, maddî sistemin zaman boyutu ile birlikte yürüttüğü bir değişimdir. Daha önemlisi, 5. boyutu ve ondan sonraki boyutları iyi kavramadığımız için, kâinattaki bütün sırları bu basit pencereden seyretmek isteriz. Halbuki maddenin özündeki gravitasyon sırrı 5. boyutun tasarrufuna girince, zaman tesiri fonksiyonunun kaybeder ya da çok sınırlı çizgide kalır. 5. boyuttaki bir varlığın mekânı üç boyutun mesafelerinde hapsolmadığı için eskimeler, yıpranmalar ve dönüşümler artık söz konusu değildir. Hem buradaki olayların zamana bağlı diye bildiğimiz süratleri çok artmıştır ve âdeta anlık intikaller (bir anda ulaşma) şeklindedir, hem de açık bir ölümsüzlük vardır. 5. boyuttaki bu hikmetleri, kâinatın nazlısı Efendimiz (S.A.V.) mirâcında net bir şekilde yaşamıştır. Efendimiz (S.A.V.) dünya mekânında ilk intikâli Kudüs'e yaparken, zamana bağlı olarak bir kaç saniye harcadığı halde, 5. boyuta geçince hem zamanın gerisini hem de ilerisini bir anda seyretmiş ve anlatılması asırlar sürecek intikalleri, yatağı soğumadan yaşamıştır. 5. boyuttan ötesindeki boyutların niteliklerini ise, bugünkü fizik nosyonumuzla hiç farkedemeyiz. 6. ve 7. boyutlarda varlıklarını sürdüren meleklerin sonsuza yakın titreşim süratleri, bu boyutların özelliğinden gelmektedir. Bundan dolayıdır ki yüce kitabımız KURAN, bunların görünmezliğini ve bilinmezliğini net olarak bildirmiş, ayrıca zaman boyutu açısından yaklaşımlarda dünya mekânına bile sığması zor büyüklükleri yanında, zamanla ilgilerini akıl almaz süratlerle ifade etmiştir.

"Mearic" Sûresi âyet 4'de "Melekler ve ruh, oraya uzunluğu 50.000 yıl olan bir günde yükselip çıkarlar" buyurulmaktadır.

İşte zamanla 5. boyut arasındaki bu âhenk, kâinatın çeşitli katlarında zamanın akış süratinde kaçınılmaz bir değişkenlik hâsıl eder. Astrofizikte müşahede edilmiştir ki, belli bir ışın; kâinatın çok uzak nokta(arı arasında seyrederken, âdeta zamanı tüketmiş gibi görünmektedir. Meselâ; Güneş'ten yola çıkan bir muon'un fırtına gibi hızına rağmen yarı ömrü o kadar kısadır ki, arza ulaşmadan yolda değişime uğraması gerekir. Halbuki Güneş'ten hatta daha uzak yıldızlardan bile dünyaya nuon gelebilmektedir ki, bu ışınların yarı ömrü değişmez bir nitelik taşıdığına göre, arza kadar gelebilmeli, zaman akışının uzayın muhtelif bölgelerinde değişim içinde olduğunu göstermektedir.

Bu gerçek, uzayın ve kâinatın her noktasında 5. boyut tesirinin farklılığından doğmaktadır. Manyetik tesirinin boyutu, elipsoid bir yapıya sahip olan kâinat katlarında ayrı kuvvet hatları oluşturduğundan, zaman buralarda zaafa uğramakta, yavaşlamakta ya da bazı bölgelerde hızlı akmaktadır. Manyetik tesir boyutunun şiddetindeki farklar da, gravitasyon dediğimiz maddenin ona direnme gücünü değiştirmektedir. Bunların ötesinde sitemlerin tamamı da, kendi gravitasyon bütünlükleri ile kâinattan farklı mekân locaları oluşturmaktadır. Bir güneş sistemi, hem tek tek fertleri ile hem de bütünü ile manyetik hareket boyutuna tavır koymak zorundadır. Galaksiler de kendi bütünlükleri içerisinde bu tarz özel bir gravitasyon tavrı arz eder. Böylece kâinatın farkedilmez ekseni etrafında bütün galaksi grupları ayrı tarzlarda dönüp dururlar. 5. boyutun bu manyetik hareke gücü öylesine net bir boyuttur ki, galaksi topluluklarının helezon şeklindeki yapıları ve virgül şeklindeki düzenleri, bu hareketin âdeta sonsuz uzaydaki âhenk nakışlarıdır.

Bing bang teorisi ile ortaya çıkan astrofizik tartışmalarının uzama sebebi, manyetik hareket boyutunu farkedememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü 4 boyutlu sistem içerisinde büyük enerji dağılımlarının yerleşimlerini izah etmek imkânsızdır. Kâinattaki bu sonsuz gücün bir noktadan patladığı ve dağılan parçacıkları nasıl şekillendirip uzay mekânına yerleştirdiği, ancak manyetik hareket boyutuyla izah edilebilir.

Paul Davies'in mutlak vakumda yeni kuantların doğduğunu tespit etmesi, manyetik hareket boyutunun mesafe ve mekânları aşan sırrı ile açıklanmaktadır.

Gerek semaların ve uzayın sınırsız mekânlarında, gerekse varlıkların en küçüğü sayılabilecek atom ordugâhlarındaki faaliyetlerde 5. boyut hükmünü icra etmektedir. Hilbert'in maddî varlıkların sığınamayacağı kadar sığınamayacağı kadar küçük, fakat var olan mesafeleri dahi 5. boyutun istilâsından ötede kalamaz.

5. boyut aynı zamanda varlıkların değişmezlik kazandığı bir geçiş noktasıdır. 4 boyutlu sistemde değişkenliğe ve ölüme mahkûm olan olaylar 5. boyuta yansırken yeni bir hüviyetle sonsuzluğa ilk adımını atmış olur. Ne var ki, varlıkların bu noktaya intikâli, karadelikler misâlinde olduğu gibi, gravitasyonlarını terk etmekle mümkündür. İnsanın bütün varlıklardan farklı bir özelliği, bu intikali sağlayacak kabiliyette yaratılmış olmasıdır. İnsanlar ruhî yanları ile her an 5. boyuta yansıma kabiliyetine sahipken maddi yanları ile 4 boyutlu sistemin şartlarına tâbi olurlar. Bir anlamda "gizli gravitasyon" sayılabilecek olan nefislerini yenemedikleri için, bu muhteşem kabiliyetlerini kullanamazlar. Ehil olmayanlarca anlaşılamayan yüce insanın bu sırrı, pek çok örnekleri ile yaşanmıştır.

Yüce Peygamberimizin "yaşarken ölünüz" emri, bu söylediklerimizin özünü teşkil etmektedir. İnsanda mevcut olan muhteşem ruh varlığı, nefsin dünya çıkarları tuzağında hapsedilmezse, o insan 5. boyutu da yaşayabilir. Zaten insanın ölümü, bir anlamda 5. boyuta ve daha ötesindeki boyutlara intikâl olayıdır.

İnsan inansa da inanmasa da, yaradılışın bu akıl almaz sistemlerine tâbidir. 5. boyutun çağımızda öylesine zıt bir görüntüye bürünmesi, Allah'ın kâinatı tanımamız için bize açtığı yeni bir penceredir.

Bir hadîs-i kudsî'de Cenâb-ı Hak: "Ben bir gizli hazineydim, bilinmeyi diledim, onun için varlıkları yarattım" buyuruyor. Bu hadîs-i kudsî, Allah'ın ilmi bize neden öğrettiğinin sebebini de açıklamaktadır. Onun için Allah ölümden sonra daha nice boyutları bize seyrettirecektir.

Beşinci Boyut
Boyut kavramı mekânların iskeletini gösteren ve onu sembolize eden bir tariftir. Anlaşılması oldukça güç olan boyut konusunu, basitten zora doğru götürmek gerekir. Boyutun yaşadığımız dünyada, hatta seyrettiğimiz sema'da en basit öncüsü, mesafelerdir. Özellikle maddî varlıklar kimlik kazanmak ve birbirinden farkedilmek için, geometrik bir şekle ve bir mekânâ sahip olmak zorundadır. Bunun için de, diğer şekiller ve varlıklar arasında mutlaka bir mesafe bulunmalıdır. Eğer iki varlık, bütün geometrik şekilleri ile aynı mekânda birbiri üzerine çakışmışsa, ayrı ayrı iki varlıktan bahsetmek mümkün değildir. Demek ki varolabilmenin bir gereği, belli mesafelerde mekân tutmaktır. Dünyamız dönerek Jiroskobik hareketi yapmasa, güneşin cazibesine kapılıp süratle ona yanaşsa ve sonunda ona düşüp yok olsa, dünyadan bir daha bahis edemeyiz. Yani dünyamız, varlığını sürdürmek için önce güneşle arasındaki mesafeyi korumak zorundadır. Ve dönme çabası da bu yüzdendir.

Varlıkların mekânlarda yer tutmalarını sağlayan bu mesafeler, madde âleminde genelde üç istikamettedir. Bunları biz boy, en ve derinlik gibi tâbirlerle anlarız. Böylece boyutun ilk anahtarlarını da dile getirmiş oluruz. Nitekim boy birinci, en ikinci, derinlik ise üçüncü boyuttur. Madde dünyasındaki bir varlık, bu üç boyuttaki sayılarla olan ilgisiyle kimlik kazanır. Meselâ, bir odada bulunan bir saatin yeri, boy ve en olarak iki duvara uzaklığı ve derinlik olarak da tavana uzaklığı ile tanımlanabilir. Böylece o varlığın mekânı, bu üç boyut üzerindeki matematik sayılar ile, daha ilmî tabiriyle koordinatları ile vardır. Ama madde dünyasındaki varlıkların çoğu hareket halindedir. Bunların mekânla ilgisini tanımak için bir başka boyuta ihtiyacımız vardır ki, bu dördüncü boyut zamandır. Demek ki mesafe kavramı ile başlayan boyut olayı, daha geniş kanatlarda takviyeye muhtaçtır. Einstein'dan beri fizik, artık dördüncü boyut olarak zamanın varlığını mesafeler kadar net olarak anlatmaktadır. Madde dünyasında bu dört boyut, yani boy, en, derinlik ve zaman, hemen hemen bütün varlıkların arasındaki ilgileri sürdürür ve biz bu sayede, dünya hayatımızın belki de tamamında sayısız münasebetler kurarız. Bir yerden bir yere gitmemiz ve hayatın normal hareketleri, hep bu dört boyutun içiçe değişkenliği ile yürür gider. Hâl böyle iken, fizik ve astrofiziğin vardığı noktada bu dört boyutun yetmediğini, kâinattaki olayların ve bizim kâinata yaklaşımımızın boşluklar gösterdiğini farkederiz. Meselâ bu dört boyut hareketiyle güneş sisteminin dışarısına çıkmak istesek; ne zaman, ne de enerji gücümüz buna fırsat vermez. Hele içinde bulunduğumuz galaksimizin bir ucundan bir ucuna bu dört hareketin yardımıyla yapacağımız bir gezi için, trilyonlarca yıla ihtiyaç vardır.

Aynı şekilde atom çekirdeğindeki interaksiyon enerjisinin müthiş gücü veya uzaydaki kara deliklerden kuasarlara kadar olan akılalmaz gravidasyon (cazibe) olayları, tanıdığımız bu dört boyutun çok ötesinde bir takım boyutların varlığına işarettir, ve bizi bunların bilinmesine zorlamaktadır. Einstein zaman boyutunu ortaya koyduğunda, zamandan da ötede 5. 6. 7. boyutların bulunduğunu, ancak bunları o günkü bilgilerimizle kavramanın imkânsız olduğunu dile getirmişti. Hatta ünlü denkleminde boyutlar için (n) sayısını vererek bilinmeyen sayıda boyut matematiğine pencere açmıştı. Einstein'dan bugüne astrofizikte ve fizikte gelişen olaylar, 5. boyutu da bulmamızı mecburî hâle getirmiştir. Ancak bu konuda ciddî bir teşebbüs yapılmamıştır. Beşinci boyutu araştırmak ve tanımak için çıkış yolumuz ne olmalıdır? Nasıl ki üçüncü boyut bitip de (ilmî olarak) hızlı hareket sistemlerini etüd edebilmek için 4. boyut olan zamana sığınmışsak; şimdi de 4. boyutun bitip, fiziği zorladığı noktadan başlayarak 5. boyutun izlerini bulmaya çalışmalıyız. Fiziği zorlayan olay, çok eski yıllardan beri bilinen gravidasyondur. Maddî varlıklara arasındaki çekim tarzı gibi görünen ve her maddenin özünde mevcut bulunan bu sır, geçmiş yıllarda kaba hatlarıyla çekim yani câzibe olarak tanımlanmış ve yıldızlar arasında da özelliğini pek belli etmeyecek bir çekimin tanımını temsil etmiştir. Halbuki yeniçağ, elektromanyetik enerji ve nükleer fizikteki interaksiyon enerjileri eskilerin cazibe dediği bu gravidasyon enerjisinin milyonlarca kat gücü yeni örneklerini temsil etmektedir. Hele kara deliklerin keşfinden sonra gravidasyon şokunun öğrenilmesi, kâinattaki en büyük sırlardan birinin kapısını aralayıvermiştir.

Acaba özellikle kara deliklerde ve nükleer interaksiyon tesirinde görülen bu korkunç enerjinin ve dolayısıyla gravidasyonun özündeki sır nedir?

Bugün için bütün fizikçilerin merak konusu, işte bu gravidasyon olayıdır. Maddenin temel yapısındaki parite (zıt eş) olayı, bu sırrı çözmekte ilk anahtardır. Daha evvel bir başka yazımda sizlere parite'yi geniş olarak anlatmıştım. Özetlersek, kâinatta meydana gelen bir parçacık ya da kuant, tek başına değil ancak zıt eşi ile meydana gelebilir. Bunu daha kolay anlamak için şöyle tanımlayabiliriz: Mekândaki bir hareket, kâinatın boyutlar sisteminde bir tarz reaksiyona sebep olur. Bu reaksiyon, ortaya çıkan kuantın zıt bir benzerini meydana getirir. Tek başına bir kuantın oluşmama sebebi, kâinatın boyutlar sistemindeki kusursuz dengesidir. Nitekim yüce kitabımızın "YÂSİN" Sûresinin 36. âyetinde, bu hikmet, mucizevî bir şekilde bildirilmiş ve inanan inanmayan bütün ilim adamlarını hayretten secdelere kapanmasına yol açmıştır:

"O Allah ki herşeyden münezzeh ve tektir. Yarattıklarını zıt eşler şeklinde yaratmıştır. Arz'ın çıkardıkları, kendi nefisleriniz ve daha nice bilmedikleriniz, böyle zıt eşlerdir."

Kâinattaki bu boyut âhengi ve özellikle varlıkların zıt eşler halinde yaratılma sırrı, beşinci boyutun tanımını yavaş yavaş sahneye getirmektedir. Çünkü zıt eşlerin özelliğinde manyetik zıtlık vardır. O halde bir başka boyut, bir kuant yaratılırken kendi dengesini korumak için zıt bir kuantı harekete geçirmektedir. Bu noktadan hareket ederek beşinci boyutun şiddetli bir manyetik hareket boyutu olduğunu varsaymak gerekir.

Nitekim "ŞÛRÂ" Sûresinin 5. âyeti:

"Neredeyse gökler tepelerinden çatlayacaklar" diye bu manyetik hareket boyutunu tanımlamaktadır. Aynı konuyu bir başka perdeden açıklayan "ENBİYA" Sûresinin 30. âyeti: "O inkâr edenler, semaların ve arzın RATK iken (tek bir halde ve yekpare bir sistem iken) bizim onları FATK ettiğimizi ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yinede inanmazlar mı?" emri ile yine manyetik hareket boyutunun bir gerilim sistemi olduğunu bildirmektedir.

Peki biz bu manyetik hareket boyutunu tanıyarak, fizikte bilinmeyen hangi konuları kavrayabiliriz? Bu manyetik hareket boyutu, kâinattaki sistemlere acaba nasıl bir âhenk vermektedir? Bu konulara getireceğimiz açıklık, bir yerde 5. boyut olan manyetik hareket boyutunun doğruluğunu da ispatlayacaktır.

a) GRAVİTASYON DEDİĞİMİZ İNANILMAZ CAZİBE GÜCÜ:

Varlıkların mekâna yerleştiği sırada 5. boyuta karşı koydukları bir tavırdır. Manyetik hareket boyutunun denge varlığı ve müthiş gücü, bir cismin varolabilmek için buna karşı bir hareketle donatılması gereğini mecburî kılmaktadır. İşte maddenin özünde var olan gravidasyon, manyetik harekete karşı koyma gücüdür. Atom çekirdeğindeki şiddetli interaksiyon göstermektedir ki, varlıklar ne kadar küçülürse, gravidasyon güçleri o kadar şiddetli olmalıdır. Ancak kuvant fiziğinde bilinen peyk dalga hareketleri (spin), yine gravidasyon zorunluğu duymadan manyetik harekete karşı parite ile korunmadır.

Gravidasyonun manyetik hareket boyutuna yenilmesi olayını ise, kara deliklerde daha net görüyoruz.

b) KARA DELİKLERDEKİ GRAVİTASYON ŞOKU:

Eskimiş yıldızların üst üste yığılan parçacıkları, sonunda nötrona dönüşerek korkunç bir gravidasyon yığınağı yapmaktadır. Bu yığınak 5. boyutu âdeta zorlamakta ve bir başka dönüşüme geçmek istemektedir. Bu noktada manyetik hareket boyutu âdeta bir delik açmakta ve bütün gravidasyon enerjisini mekânın bir başka noktasına doğru salıvermektedir. Manyetik hareket boyutundaki bu pencere, nötron yıldızına nazaran daha güçsüz olan çevredeki bütün maddî varlıkların gravitasyonlarını sıfırlayarak bir şok anaforu meydana getirmektedir. Diğer boyutların bütün tesirlerini kaybetmeleri sebebiyle bu noktada zaman ve mesafeler yok olmakta ve o noktaya yaklaşan normal yıldızlar, bir anlamda zaman ve mesafe tüneline girerek kâinatın sonsuzluklarına yansımaktadır. Bu olay, manyetik hareket boyutunun ne kadar şiddetli bir değişim gücü olduğunu bize göstermektedir. Eğer galaksilerin trilyon kere trilyon kilometre uzaklıktaki mesafelerinde bir mekân yaklaşımı sağlanacaksa, ancak manyetik boyut kanalından geçmek gerekmektedir. Manyetik boyutun, mesafeleri bir anda ortadan kaldıran ve sıfırlaştıran büyük gücü, kâinatın akıllara durgunluk veren uzaklıklarında tasavvur ötesi bir yakınlık âhengi sergilemektedir. Yanî 1. 2. 3. ve 4. boyutlarda var olan bir insanın 5. boyuta yansıyabildiği takdirde bütün kâinatı kucaklayacakmış gibi bir yakınlığa düşmesi, İlâhî hilkâtin muhteşem bir gösterisidir. Allah sonsuz güzelliklerini ve akıl almaz ilminin cilvelerini sergilemek için, kâinatta sonsuz mesafeler ve kusursuz galaksi nakışları sergilemiştir. Dört boyutlu bir sistemden, meselâ dünyamızdan kâinatı seyrederken, mesafelerdeki ve hareketlerdeki akıl almaz hikmetleri görürüz. Fakat beşinci boyuttaki kâinata ulaştığımız zaman, uçsuz bucaksız kâinatın bütün noktalarını âdeta yakından kucaklıyor gibi oluruz. Allah'ın hilkât kudreti, beşinci boyutu halk ederek bu inanılmaz dekoru bir anda gönüllerin avucuna sunuvermektedir.

c) ZAMAN VE 5. BOYUT:

Yaratılış nizamında, varlıklarla boyutlar arasında değişmez bir âhenk vardır. Bir varlığın üç boyutlu sisteme uyması halinde, yani dünyamızda olduğu gibi maddî bir şekil gösterdiği takdirde, mutlaka 4. boyutun yani zamanın tesirine girer. Bu tesir, maddî varlığın değişkenliğini zorunlu hâle getirir. Önce bir hareket sistemi oluşur, varlıklar yer değiştirir. Bu değişim, kaba hatlarıyla bir yerden bir yere gidiş gibi gözlendiği gibi mikro dünyalarda moleküller arasındaki alış-verişler şeklinde de zuhur edebilir. Böylece yeni oluşlar, eskimeler ve değişimler ortaya çıkabilir. Biz bunları bazen ölüm diye yorumlarız. Gerçekte ise olay, maddî sistemin zaman boyutu ile birlikte yürüttüğü bir değişimdir. Daha önemlisi, 5. boyutu ve ondan sonraki boyutları iyi kavramadığımız için, kâinattaki bütün sırları bu basit pencereden seyretmek isteriz. Halbuki maddenin özündeki gravitasyon sırrı 5. boyutun tasarrufuna girince, zaman tesiri fonksiyonunun kaybeder ya da çok sınırlı çizgide kalır. 5. boyuttaki bir varlığın mekânı üç boyutun mesafelerinde hapsolmadığı için eskimeler, yıpranmalar ve dönüşümler artık söz konusu değildir. Hem buradaki olayların zamana bağlı diye bildiğimiz süratleri çok artmıştır ve âdeta anlık intikaller (bir anda ulaşma) şeklindedir, hem de açık bir ölümsüzlük vardır. 5. boyuttaki bu hikmetleri, kâinatın nazlısı Efendimiz (S.A.V.) mirâcında net bir şekilde yaşamıştır. Efendimiz (S.A.V.) dünya mekânında ilk intikâli Kudüs'e yaparken, zamana bağlı olarak bir kaç saniye harcadığı halde, 5. boyuta geçince hem zamanın gerisini hem de ilerisini bir anda seyretmiş ve anlatılması asırlar sürecek intikalleri, yatağı soğumadan yaşamıştır. 5. boyuttan ötesindeki boyutların niteliklerini ise, bugünkü fizik nosyonumuzla hiç farkedemeyiz. 6. ve 7. boyutlarda varlıklarını sürdüren meleklerin sonsuza yakın titreşim süratleri, bu boyutların özelliğinden gelmektedir. Bundan dolayıdır ki yüce kitabımız KURAN, bunların görünmezliğini ve bilinmezliğini net olarak bildirmiş, ayrıca zaman boyutu açısından yaklaşımlarda dünya mekânına bile sığması zor büyüklükleri yanında, zamanla ilgilerini akıl almaz süratlerle ifade etmiştir.

"Mearic" Sûresi âyet 4'de "Melekler ve ruh, oraya uzunluğu 50.000 yıl olan bir günde yükselip çıkarlar" buyurulmaktadır.

İşte zamanla 5. boyut arasındaki bu âhenk, kâinatın çeşitli katlarında zamanın akış süratinde kaçınılmaz bir değişkenlik hâsıl eder. Astrofizikte müşahede edilmiştir ki, belli bir ışın; kâinatın çok uzak nokta(arı arasında seyrederken, âdeta zamanı tüketmiş gibi görünmektedir. Meselâ; Güneş'ten yola çıkan bir muon'un fırtına gibi hızına rağmen yarı ömrü o kadar kısadır ki, arza ulaşmadan yolda değişime uğraması gerekir. Halbuki Güneş'ten hatta daha uzak yıldızlardan bile dünyaya nuon gelebilmektedir ki, bu ışınların yarı ömrü değişmez bir nitelik taşıdığına göre, arza kadar gelebilmeli, zaman akışının uzayın muhtelif bölgelerinde değişim içinde olduğunu göstermektedir.

Bu gerçek, uzayın ve kâinatın her noktasında 5. boyut tesirinin farklılığından doğmaktadır. Manyetik tesirinin boyutu, elipsoid bir yapıya sahip olan kâinat katlarında ayrı kuvvet hatları oluşturduğundan, zaman buralarda zaafa uğramakta, yavaşlamakta ya da bazı bölgelerde hızlı akmaktadır. Manyetik tesir boyutunun şiddetindeki farklar da, gravitasyon dediğimiz maddenin ona direnme gücünü değiştirmektedir. Bunların ötesinde sitemlerin tamamı da, kendi gravitasyon bütünlükleri ile kâinattan farklı mekân locaları oluşturmaktadır. Bir güneş sistemi, hem tek tek fertleri ile hem de bütünü ile manyetik hareket boyutuna tavır koymak zorundadır. Galaksiler de kendi bütünlükleri içerisinde bu tarz özel bir gravitasyon tavrı arz eder. Böylece kâinatın farkedilmez ekseni etrafında bütün galaksi grupları ayrı tarzlarda dönüp dururlar. 5. boyutun bu manyetik hareke gücü öylesine net bir boyuttur ki, galaksi topluluklarının helezon şeklindeki yapıları ve virgül şeklindeki düzenleri, bu hareketin âdeta sonsuz uzaydaki âhenk nakışlarıdır.

Bing bang teorisi ile ortaya çıkan astrofizik tartışmalarının uzama sebebi, manyetik hareket boyutunu farkedememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü 4 boyutlu sistem içerisinde büyük enerji dağılımlarının yerleşimlerini izah etmek imkânsızdır. Kâinattaki bu sonsuz gücün bir noktadan patladığı ve dağılan parçacıkları nasıl şekillendirip uzay mekânına yerleştirdiği, ancak manyetik hareket boyutuyla izah edilebilir.

Paul Davies'in mutlak vakumda yeni kuantların doğduğunu tespit etmesi, manyetik hareket boyutunun mesafe ve mekânları aşan sırrı ile açıklanmaktadır.

Gerek semaların ve uzayın sınırsız mekânlarında, gerekse varlıkların en küçüğü sayılabilecek atom ordugâhlarındaki faaliyetlerde 5. boyut hükmünü icra etmektedir. Hilbert'in maddî varlıkların sığınamayacağı kadar sığınamayacağı kadar küçük, fakat var olan mesafeleri dahi 5. boyutun istilâsından ötede kalamaz.

5. boyut aynı zamanda varlıkların değişmezlik kazandığı bir geçiş noktasıdır. 4 boyutlu sistemde değişkenliğe ve ölüme mahkûm olan olaylar 5. boyuta yansırken yeni bir hüviyetle sonsuzluğa ilk adımını atmış olur. Ne var ki, varlıkların bu noktaya intikâli, karadelikler misâlinde olduğu gibi, gravitasyonlarını terk etmekle mümkündür. İnsanın bütün varlıklardan farklı bir özelliği, bu intikali sağlayacak kabiliyette yaratılmış olmasıdır. İnsanlar ruhî yanları ile her an 5. boyuta yansıma kabiliyetine sahipken maddi yanları ile 4 boyutlu sistemin şartlarına tâbi olurlar. Bir anlamda "gizli gravitasyon" sayılabilecek olan nefislerini yenemedikleri için, bu muhteşem kabiliyetlerini kullanamazlar. Ehil olmayanlarca anlaşılamayan yüce insanın bu sırrı, pek çok örnekleri ile yaşanmıştır.

Yüce Peygamberimizin "yaşarken ölünüz" emri, bu söylediklerimizin özünü teşkil etmektedir. İnsanda mevcut olan muhteşem ruh varlığı, nefsin dünya çıkarları tuzağında hapsedilmezse, o insan 5. boyutu da yaşayabilir. Zaten insanın ölümü, bir anlamda 5. boyuta ve daha ötesindeki boyutlara intikâl olayıdır.

İnsan inansa da inanmasa da, yaradılışın bu akıl almaz sistemlerine tâbidir. 5. boyutun çağımızda öylesine zıt bir görüntüye bürünmesi, Allah'ın kâinatı tanımamız için bize açtığı yeni bir penceredir.

Bir hadîs-i kudsî'de Cenâb-ı Hak: "Ben bir gizli hazineydim, bilinmeyi diledim, onun için varlıkları yarattım" buyuruyor. Bu hadîs-i kudsî, Allah'ın ilmi bize neden öğrettiğinin sebebini de açıklamaktadır. Onun için Allah ölümden sonra daha nice boyutları bize seyrettirecektir.

Boyutlar sistemi, mesafelerden başlayarak zaman ve manyetik eylemle devam eder. Ancak bitmez. Çünkü bundan ötede meleklerin varlıklarını sürdürebildikleri 6. ve 7. boyutlar, daha ötelerde ise ruhlarını varlıklarını koruyabildikleri pek çok boyutlar vardır.

İnsanoğlu, boyutları aşabilen muhteşem yaradılışıyla Rabbinin rızasını elde ettiği takdirde, yazımızın başındaki âyette belirtilen "eni yerlerle gökler kadar olan bir cennete" mazhar olacaktır.

Onk.Dr.Haluk Nurbaki
Boyutlar sistemi, mesafelerden başlayarak zaman ve manyetik eylemle devam eder. Ancak bitmez. Çünkü bundan ötede meleklerin varlıklarını sürdürebildikleri 6. ve 7. boyutlar, daha ötelerde ise ruhlarını varlıklarını koruyabildikleri pek çok boyutlar vardır.

İnsanoğlu, boyutları aşabilen muhteşem yaradılışıyla Rabbinin rızasını elde ettiği takdirde, yazımızın başındaki âyette belirtilen "eni yerlerle gökler kadar olan bir cennete" mazhar olacaktır.

Onk.Dr.Haluk Nurbaki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder